Ulu Cami,minare kaidesindeki kitabesine göre Selçuklu Sultanı Mugiziddün Mahmut tarafından,1129 yılında yaptırılmıştır.Siirt Tarihi,isimli eserde Irak Selçukluları'ndan olan Mugiziddin Mahmut’un ismi belirtilmektedir.Buna dayanılarak caminin,Büyük Selçuklular devrinde yapıldığı da anlaşılmaktadır.Cizre Valisi Atabey El Mücahit İshak tarafından da camiye bazı ilâveler yapılmıştır.Bu ilâveler ve daha sonraki yıllarda yapılan değişikliklerle cami genişletilmiş ve orijinalliğinden uzaklaşmıştır.Vakıflar Genel Müdürlüğü 1965 yılında bu camiyi restore etmiştir.
Caminin ilk yapımında ön tarafında toprağa gömülmüş halde, birer mihrap izi ile karşılaşılmıştır.İlk yapımında iki tuğla paye üzerine oturan tromplu bir kubbeden meydana gelen camiye daha sonra bir eyvan eklenmiştir.Böylece,Büyük Selçuklu Ulu Cami tiplerinden farklı olarak bu eyvanın iki yanına dikey olarak tonozlu iki sahın eklenmiştir.Bunun yanı sıra,ilk kubbenin doğusuna daha küçük ve alçak,batısına da daha küçük ve alçak olarak birer kubbe eklenmiştir.Böylece kemerlerle üç kubbeli bir mekân birbirine bağlanmıştır.
Cami dıştan kesme taş,içten moloz taşla yapılmıştır. Birbirine bitişik kemerlerle birbirine bağlanmış üç kubbeli bir mekân ve tonozlu neflerle enine gelişmiş dikdörtgen bir plân şekli göstermektedir.İç mekân sıvalı olduğundan,erken dönemlere ait bezemelerin yalnızca kalıntıları günümüze gelebilmiştir.
Caminin son onarımını ve rölövesini yapan,Y.Mimar Ali Saim Ülgen ilk yapının tek tromplu kubbeli bir yapı olduğunu belirtmiştir.Bu durum eski tuğla payelerdeki yuvarlak dilimli kemerlerle mihrap nişlerindeki ayet frizi ile firuze çinilerde de kendisini belli etmektedir.
Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup,mozaik çinilerle kaplanmıştır.Ali Saim Ülgen’in onarımı sırasında, Anadolu’daki ender mozaik kakmalı mihraplarından olan mihrabı iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir.
Caminin minberi Selçuklu sanatının meydana getirdiği, XII.yüzyıl ahşap minberlerin en güzel örneklerinden biri olup, kakma tekniğinde geometrik şeritler,yazı frizleri süslenmiştir. Siirtli Şeyhan Naccar tarafından kûfi yazıları yazılan ceviz ağacından olan,bu minber üzerindeki kitabesinden h.616 (1219) yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.Minber 1933 yılında Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne götürülmüştür.
Caminin en dikkat çeken tarafı Siirt’in sembolü konumundaki dikdörtgen prizma kaide üzerine yuvarlak gövdeli olarak oturtulmuş,kalın ve firuze çinilerle süslü olan minaresidir. Yukarıya doğru incelen bu minarenin kaidesinde kûfi yazılar, geometrik geçmeler,örgü ve yıldız motifleri bulunmaktadır. Minarenin üzerine oturduğu temelin hafifçe çökmesinden ötürü de minare eğilmiş ve gövdesinde de çatlaklar meydana gelmiştir.Bu arada da gövdesindeki çinilerin ve mozaiklerin bir kısmı dökülmüştür.Günümüze gelebilen örneklerden altıgen şekildeki çinilerin etrafının,lacivert renkte şeritlerle çevrildiği görülmektedir.Oldukça basit olmakla beraber bu çiniler XII.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen ender örnekler arasındadır.Büyük olasılıkla da Anadolu’daki çini mozaiklerle süslenmiş bir minare ile ilk defa burada karşılaşılmaktadır.
Tek şerefeli minarenin dört köşeli geniş tabanı üzerinde “Heza ecdidü tarihil camii vel minara” ismi altında “cisrun limen saa” kûfi yazıları bulunmaktadır.Minare aleminde ise “Amelehu El Hacı İsmail El Saffar El Fiskini”,orta kemerinde “Hemçu Pervane-i Şemi pür karesi mara ki eğer pişrevam balû perem misuzet” yazıları bulunmaktadır.Farsça talik yazı ile yazılmış bu kitabelerde h.523 (1129) tarihi yazılıdır...